Türk Edebiyatında Sürgüne Gönderilen Şair Ve Yazarlar

Sürgün, bizler için idamın yanında bir nevi pozitif görülse de memleketinden zorla götürülen, ömrünün sonuna dek memleket ve aile özlemi içinde hayatta kalmaya çalışan şair, yazarlar için asla böyle görülemez. İşte bu yazıda edebiyatımızda sürgüne gönderilen şair ve yazarları ele alacağım.

856 Görüntülüme

Sürgün, bir insanın isteği ve iradesi dışında istemediği bir coğrafyada yaşamaya sevk ve mecbur edilmesi olayına verilen addır. İlk insan Âdem ile Havva’nın cennetten dünyaya sürgünü nasıl bütün insanlığın kaderini etkilediyse şair ve yazarlar için de sürgün; hayatlarını, kaderlerini ve eserlerini etkilemiştir. 

 

Sürgüne maruz kalan şair ve yazarlar, birçok eserini memleket özlemiyle kaleme almak durumunda kalmıştır. Edebiyatın özünü oluşturan duygu ve düşüncelerin bir arada kullanılması, dönem hükümetleri, yönetim sistemleri ve devlet baskısı ile hür bir şekilde uygulanamamaktadır. 

 

Şair ve yazarlar bu baskıya, sıkı ve gerici kurallara rağmen kendi özgür iradeleri ile eserler ortaya koymuş ve adeta baskıcı yönetime karşı çıkmışlardır. Çünkü edebiyat, siyasetten ve kurallardan uzak olmalıdır. Baskı ve zorunluluklar altında meydana getirilemez. Yazar ve şairler toplumun büyük bir kısmından farklı düşünerek, özgür ve bağımsız sanat yapmayı hedeflemişlerdir. 

 

16. yüzyıldan bu yana Türk edebiyatında padişahlara kafa tutan, yönetimi eleştiren, hukuku sorgulayan ve her daim halkın yanında taraflanan şair ve yazarlar vardır. Maalesef ki ‘sürgün’den önce idama mahkum edilip katledilen şairler de bulunmaktadır. 

1

NAMIK KEMAL (1840- 1888)

Yenileşme Dönemi Türk Edebiyatı'nın önde gelen sanatçısı Namık Kemal, eski anlayışın ve devlet yönetiminin karşısında haksızlık ve yanlışlara karşı eleştirilerini söylemekten hiçbir zaman çekinmemiştir. 

 

O, kendinden önceki şair ve yazarlara göre edebiyatı 'halkı bilinçlendirmek' için bir araç olarak görmüştür. Eserlerini halkın anlayabileceği bir dille meydana getirerek içinde bulunduğu dönem halkının aydınlanması için büyük bir çaba sarf etmiştir. Bu çabası ile Vatan Yahut Silistre oyununun 1 Nisan 1873 gecesi İstanbul’da Güllü Agop’un Gedik Paşa’daki tiyatrosunda sahnelenmesi halkı coşturup olaylar çıkmasına sebep olmuş ve Vatan Şairi olarak bilinen Namık Kemal, dört arkadaşı ile birlikte yargılanmadan Mağosa'ya sürülmüştür. 38 ay Mağosa'da sürgünde kalan Namık Kemal birçok eserini burada yazmıştır. 

 

30 Mayıs 1876 yılında çıkan genel af sonucunda yurduna dönmüş; fakat II. Abdülhamit’e gösterdiği tepki ve padişah aleyhinde yazdığı şiirler sebebi ile tutuklanıp hapis cezasına çarptırılmıştır. 5 ay hapiste kalan yazar bu sürenin ardından ikinci sürgününe Midilli'ye gönderilmiştir. Sanatçı ruhunun etkisiyle bütün zorluklara ve cezalara rağmen Namık Kemal, yazmaktan vazgeçmeyerek edebiyata olan aşkını Midilli'de de dile getirmeye devam etmiştir. 

2

RIZA TEVFİK BÖLÜKBAŞI (1869- 1949)

Edebiyatımızda çok yönlü kişiliği ile tanınan Rıza Tevfik, felsefe ve siyasetin içinde önemli bir yere sahiptir. Birçok devlet dairesinde görev yaparak devlet işlerini yakından takip etmiş, gördüğü açık ve yanlışları paylaşmaktan çekinmemiştir. Politikada tutarsız ve sürekli olaylar yaratacak yazıları, söylemleri ile tanınmıştır. Milli mücadele aleyhtarı Ali Kemal’in linç edilmesi üzerine 8 Kasım 1922'de kendi isteği ile ülkeyi terk etmiş daha sonra Sevr Antlaşması'nı imzalayan Osmanlı delegesi olarak Yüzellilikler arasında yer aldığı için uzun yıllar sürgünde yaşamak zorunda kalmıştır. Sürgün yıllarının onu ne kadar yıprattığını anlatan en önemli şiiri 'Uçun Kuşlar' olmuştur. 


 

“Uçun kuşlar uçun burada vefa yok
 Öyle akarsular, öyle hava yok
 Feryadıma karşı aks-i seda yok
 Bu yangın yerinde soğuk kül vardır.”

3

MEHMET AKİF ERSOY (1873- 1936)

İstiklal Marşı'mızın yazarı Mehmek Akif'in sürgüne gitmesi birçok kişi tarafından şaşırtıcı olabilir. Milli şair olarak görülen Mehmet Akif, Milli Mücadele sonrası Atatürk’e karşı sert ve şiddetli muhalif olanların arasında yer alan Ali Şükrü Bey gibi isimlerle yakın arkadaşlığı ve bu muhalif isimlerin adının Atatürk’e suikast planlarına karışması nedeniyle doğal şüpheli konumuna düşerek polis ve istihbarat takibine alınmıştır. Bu koşulların hüküm sürdüğü yıllarda Akif’in kurucusu ve yazarı olduğu Sebilürreşad dergisi “Şeyh Said, Sebilürreşad okuyormuş, isyana senin dergin de sebep oldu.” denerek kapatıldı ve sahibi Eşref Edip, Fergana'da yakalanarak istiklal mahkemeleri tarafından idamla yargılanmak üzere tutuklanmıştır. 

 

Tüm bu olayların ortasında vatan hainliği konumuna düşmekten bir hayli rahatsızlık ve üzüntü duyan şair, kendi isteği ile 52 yaşında bu baskıya daha fazla dayanamayarak Mısır'a gitmiştir. Çok sevdiği vatanından ayrı 11 yıl geçirdikten sonra hastalık sebebi ile vefat etmesinden önce Çanakkale'den İstanbul'a yaptığı vapur yolcuğu ile İstanbul camilerini görmesiyle gözyaşlarını tutamamıştır. İstanbul'a geldikten 5 ay sonra, 63 yaşında iken hayata gözlerini yummuştur. 

4

HÜSEYİN CAHİT YALÇIN (1875- 1957)

 II. Meşrutiyet'ten Cumhuriyet'e uzanan dönemde yaşayan Hüseyin Cahit Yalçın, politik ve sert yazıları ile tanınmıştır. 30 Ocak 1919 yılında Tevfik Paşa kabinesi, hem İngilizlerin hem de Hürriyet ve İtilaf ileri gelenlerinin baskısıyla geride kalan nüfuzlu ittihatçıları tutuklamaya başlamıştır. Bu arada diğerleri gibi Hüseyin Cahit de “asayişi bozmak” bahanesiyle suçlanmıştır. 

 

Sansaraysan Han’ına hapsedilerek 2 Haziran 1919'da Malta'ya gönderilmiştir. Bu sürgün diğer şair ve yazarların yanında Cahit Yalçın'a kültürel anlamda çok şey katmıştır. Bir otelde yaşayıp ailesini de yanına getirme haklarına sahip olmuştur. İngilizce ve İtalyanca öğrenerek 'Oğlumun Kütüphanesi' adlı çeviri dizisini hazırlamaya başlamıştır. 16 Mart 1921 günü Türk ve İngiliz hükûmetleri arasında imzalanan anlaşma ile serbest bırakılmıştır. 

5

ZİYA GÖKALP (1876- 1924)

Türk milliyetçiliğin babası olarak bilinen, yazar, toplumbilimci, şair ve siyasetçi olan Ziya Gökalp, Jön Türklerden etkilenip İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katılmak, “yasak yayınları” okumak ve muhalif derneklere üye olmak nedeniyle 1898’te tutuklanarak bir yıl cezaevinde yatmıştır.

 

Serbest kalmasının ardından 1900 yılında Diyarbakır'a sürgüne gönderilmiştir. Diyarbakır'da İbrahim Paşa‘nın  halka yaptığı zulümleri “Şaki İbrahim Destanı” adlı yapıtında anlattığı gerekçesi ile 1919’da İngilizler tarafından tutuklanmıştır. Ermeni soykırımı iddialarıyla ilgili işgal mahkemesi tarafından yargılanarak Ermeni soykırımı iddialarını kesin bir dille reddeden, “Katliam olmadı, mukatele oldu.” cümlesiyle özetlenebilecek bir savunma yapan Gökalp, Malta’ya sürgün edilmiştir. 2 yıllık Malta sürgünü sonrası İstanbul'a dönmüştür. 

6

REFİK HALİT KARAY ( 1888- 1965)

Refik Halit Karay, ilk olarak Maliye Nezareti'nde memur olarak çalışmış, II. Meşrutiyet'in ilanından sonra gazetecilik ile uğraşmaya başlamış ve  Tercüman-ı Hakikat gazetesinde mütercimlik ve muhabirlik yapmıştır. Gazetede çalıştığı dönemde Sadrazam Şevket Paşa’nın öldürülmesi üzerine Cemal Paşa tarafından hazırlanan sürgünler listesine eklenilerek Sinop’a sürgüne gönderilmiştir. Sinop'dan sonra 1916 yılında Çorum’a daha sonra Ankara’ya oradan da Bilecik’e gönderilir. 

 

Refik Halit sürgün olarak Anadolu’yu bucak bucak dolaşmıştır. Affedilmesi üzerine 1918'de İstanbul'a döner; ancak yaşadığı baskılara dayanamayarak Beyrut'a gitmiştir. Hem Anadolu'yu hem de Lübnan'ı uzun süre sürgün sebebiyle dolaşan Refik Halit Karay, Atatürk için yazdığı şiir ve mektupları ile Yüzellilikler listesinden çıkartılarak ülkesine dönmesi için affedilmiştir. 

7

YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU (1889- 1974)

Diplomat kimliği ile tanınan Yakup Kadri, roman, makale, öykü ve dergi yazarlığı ile toplumun dikkatini çekmeyi başarmıştır. Yakup Kadri, Kadro dergisinin kurucularındandır. Derginin, devrin yöneticileri ile fikir ayrılığına düşüp Kemalizm’i değiştirmekle suçlanarak kapanmasından sonra diplomat olarak yurt dışında çeşitli görevlerde bulunmuştur. 

 

Alenen sürgüne gönderilmeyen Yakup Kadri, ona verilen elçilik görevlerinin de sürgünden bir farkı olmadığını anlatmıştır. İlk olarak 1934 yılında Tiran’a elçi olarak atanan diplomat sırayla 1935’de Prag, 1939’da Lahey, 1942’de Bern, 1949’da Tahran ve 1951’de tekrardan Bern’de elçilik görevlerine gönderilmiştir. Bern elçisi iken Yakup Kadri emeklilik kararı almıştır. 

8

NAZIM HİKMET RAN ( 1902- 1963)

"Romantik komünist" ve "romantik devrimci" olarak tanınan şair ve yazar Nazım Hikmet, 1921 yılında Moskova'ya gittiği sıralarda devrimin ilk yıllarına tanıklık ederek Komünizm ile tanışmıştır. 1924 yılında Türkiye'ye dönerek Aydınlık Dergisi'nde çalışmaya başlamıştır. Dergide yayımlanan yazı ve şiirleri ile on beş yıl hapsi istenmiş ve tekrar Sovyetler Birliği'ne dönmüştür. 

 

1928 yılında Af Kanunu ile ülkesine dönen Nazım Hikmet, 1938 yılında tekrar hapis cezasına çarptırılarak on iki sene tutuklu kalmıştır. Cezasından sonra bir kez daha hapis cezası yaşayacağı ve öldürüleceği korkusu ile yeniden Sovyetler Birliği'ne kaçarak 25 Temmuz 1951 yılında Türk vatandaşlığından çıkartılmış ve Polonya vatandaşlığı almıştır. Siyasi düşünceleri sebebi ile uzun yıllar boyunca hapis ve sürgün cezaları çeken Nazım Hikmet, hiçbir zaman memleketinden soğumamış ve hayatının her anında memleket özlemini sırtlamak zorunda kalmıştır. 


 

 'Dörtnala gelip Uzak Asya’dan
 Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
 Bu memleket bizim.'

9

HALİDE EDİP ADIVAR (1884- 1964)

Milli Mücadele'nin en önemli isimlerinden biri olan Halide Edip, hem kadın olması ile hem de siyasetçi kimliği ile dikkat çekmiştir. Halide Onbaşı, Kurtuluş Savaşı’nda cephede Mustafa Kemal’in yanında görev yapmış bir sivil olmasına rağmen rütbe alarak savaş kahramanı sayılmıştır. 

Büyük bir vatan sevgisine sahip olan Halide Edip, sürgüne eşi Adnan Adıvar'ın siyasi fikirleri ve muhalefet partisindeki etkinliğinden dolayı kendi isteği ile gitmiştir. İngiliz Muhipleri Cemiyeti kurucusu olan Adnan Adıvar'ın ülkeyi İngiliz mandası kurtaracak anlayışının etkisi altında kalmış ve eşini desteklemiştir. Atatürk'e gönderdiği İngiliz mandacılığının kabul edilmesi hakkındaki mektubu Sivas Kongresi'nde okunmuş ve 'manda ve himaye kabul olunamaz' kararı çıkmıştır. Bu olanların yanında Atatürk'e yönelik planlanan İzmir Suikasti'ne Adnan Adıvar'ın adının karışması sebebi ile 1926 yılında ikili ülkeyi terk etmiştir. 

(Bu yazıda Salim Durukoğlu ve Bayram Alkan'ın AKRA Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi için hazırladığı Türk Edebiyatının Sürgündeki Yazar ve Şairleri adlı makaleden yararlanılmıştır.)