Sürgün, bir insanın isteği ve iradesi dışında istemediği bir coğrafyada yaşamaya sevk ve mecbur edilmesi olayına verilen addır. İlk insan Âdem ile Havva’nın cennetten dünyaya sürgünü nasıl bütün insanlığın kaderini etkilediyse şair ve yazarlar için de sürgün; hayatlarını, kaderlerini ve eserlerini etkilemiştir.
Sürgüne maruz kalan şair ve yazarlar, birçok eserini memleket özlemiyle kaleme almak durumunda kalmıştır. Edebiyatın özünü oluşturan duygu ve düşüncelerin bir arada kullanılması, dönem hükümetleri, yönetim sistemleri ve devlet baskısı ile hür bir şekilde uygulanamamaktadır.
Şair ve yazarlar bu baskıya, sıkı ve gerici kurallara rağmen kendi özgür iradeleri ile eserler ortaya koymuş ve adeta baskıcı yönetime karşı çıkmışlardır. Çünkü edebiyat, siyasetten ve kurallardan uzak olmalıdır. Baskı ve zorunluluklar altında meydana getirilemez. Yazar ve şairler toplumun büyük bir kısmından farklı düşünerek, özgür ve bağımsız sanat yapmayı hedeflemişlerdir.
16. yüzyıldan bu yana Türk edebiyatında padişahlara kafa tutan, yönetimi eleştiren, hukuku sorgulayan ve her daim halkın yanında taraflanan şair ve yazarlar vardır. Maalesef ki ‘sürgün’den önce idama mahkum edilip katledilen şairler de bulunmaktadır.