böyle aniden küçük bir farkındalık geliyor insana.
bazı anların ne kadar önemli olduğuna,
bazı cümlelerin ne kadar anlamlı olduğuna dair.
öyle farklı hisle doluyor ki için bazen, canını takas edecek olsan yine de yaşamak istiyorsun o anı.
zaman kavramını sokunca olaya tat kaçıyor orada.
çünkü zaman bir çakmak gibidir.
yaşadığın an, yeni aldığın bir çakmaktır.
zaman geçtikçe, çakmağın gazı bittikçe, ateşin etkisi azalır.
uzun zaman sonra;
ya gazı biter, etkisi yok olur.
öyle kuytuda köşede unutulur.
ya da güneşin altında durur,
günden güne ısınır en sonunda da patlar.
zarar verir.
tutundukların, inandıkların, yaşadıkların da bu şekilde yolunu bulur.
ya unutursun zamanla, değerini kaybederler;
ya da hiç beklemediğin bir anda deliye döndürür insanı.
ben kararsızım.
bir sözün, bir anın önemi hep hissedilmeli mi? bilmiyorum.
tek taraflı olması beni biraz üzer sanırım.
sen onca zaman o önemi koruyacaksın, bir sözü hayatının her anında taşıyacaksın
ama onun sahibinin umurunda bile olmayacak..
yoksa bu kadar önemsememeli mi?
ama o zaman da her şey anlamsız gelirdi gibi.
insan içten içe her zaman başka bir güç istiyor hayatında,
destek alabileceği bir güç.
biz bizim için çok özel olabilecek bir anı görmezden gelirsek eğer,
ne anlamı kalır yaşadığımız onca anın?
önemsizleştirdiğimiz her şey,
bize ait kelimelerin yavaş yavaş altını boş bırakmaya başlar.
o yüzden önem vermek gerek.
kendin için, kendine önem vermek gerek.
kelimeleri önemsemek gerek.
kelimeler her zaman önemli.
inancını kuvvetlendirmek için,
anı güzel yaşayabilmek için,
kendini tanıyabilmek için önemli.
çünkü kendini tanıyamayan insan,
ne kendi hikayesini yazabilir,
ne başkasının hikayesinde yer bulabilir o boş kelimelerle.
ben:
sahip olduğum yaşamda başkasının başrol olmasına asla izin vermezdim.
o yüzden gerekirse yanı başınıza düşen yaprağı bile önemsemek gerek.