AY KARANLIK

Bir zamanlar herkesten habersiz soluk alan bir kadın vardı. Neler yaşadığını bilir ama yaşayıp yaşamadığını bilmezdi. Sadece ağzından çıkan nefes ve yara tutmuş elleri vardı. Dünyayla tek bağlantısının odasında duran pencere olması kadar acizdi hayat. Pencereye çıkar, sigarasını yakar ve Ay’a bakardı. Bazı geceler şükrederek baktığı Ay parlakken bazı geceler ağlayarak baktığı ay karanlıktı, zifiri ve solgun.

252 Görüntülüme

Aynada kendine ve solgun tenine, çökmüş gözlerine ve göz altındaki morluklara bakıp derin bir nefes aldı ve tuttu içinde… Keşke dedi keşke aldığım nefes gitmese ciğerlerime. Vücudundaki yaralara merhem ve kantaron yağı sürerken geçmişte ailesinin evinde bile kuzenleri tarafından tacize uğradığı geldi aklına.

’Acaba benim bedenim onların tek istediği şey mi? Ben var olmak için değil de arzu için mi varım? Yaratılışımın tek sebebi bir erkeğin ağzından sular akmasını sağlamaksa eğer, şu an kendimi yakar ve küllerimi savuran rüzgâra kendimi bırakırım’’ dedi. Tüm bunları düşünürken çok severek evlendiği eşinin, gözünün bebeğinin vücudunda bıraktığı izlere merhem sürmeye devam ediyordu. Ne oldu da buraya kadar geldi tüm bu köhne yaşam? Oysa eşi ne derse yaptı ve hayallerini bırakıp ona adadı kendini. Ne üniversiteye gidebildi ne de çocukluğundan beri hayalini kurduğu mesleği yapmıştı.

Eşi istemedi diye evden bile çıkamaz olmuştu. Pazara bile gitmesi yasaktı. Ona eşinden başkasının bakması ya da sesini eşinden başkasının duyması asla kabul edilebilir bir şey değildi. Ailesiyle bile eşinin izni olmadan konuşamaz olmuştu. Annesini çok özlediğinde arıyor aradığı gün morarmayan yeri kalmıyordu.

 

Bir zamanlar kaburgası kırılıp gıkı dahi çıkmayan bir kadın vardı. Evde sigarasını yakar akşam yiyeceği dayağın saatinin gelmesini bekler ve çabucak geçmesi için dualar ederdi. Bir akşam yine eşinin işten gelme saatiydi. Telefonu tuşluydu ve 155’i tuşladı ama aramadı. Sevginin bu olmadığını idrak etmişti, nihayet. Kapı çaldı ve cebine koydu telefonunu. Eşini karşılayıp ceketini aldı ve askıya astı. Eşinin yüzü asık ve kaşları çatıktı. Eşi duştan çıkana kadar sofrayı kurup sandalyeye oturmuş televizyonda geziniyordu. Eşi duştan çıktığı vakit önce televizyona sonra kadına baktı: ‘’Sana izleme dediğim dizileri izlemiyorsun değil mi?’’ dedi. Kadın televizyondaki haber kanalı işaret etti sadece. Yemekten sonra yaralarına merhem süren kadının yanına yaklaşıp ‘’Böyle olmasını sen istedin sana o saç modelini yapma dedim’’ dedi. Kadının gözleri dolmuş, eskiden saçının tek teline kıyamayan adama dönüp baktı. ‘’Keşke öldürsen!’’ dedi. Adam hızla ayağa kalkıp ‘’Bana çocuk vermeden mi? Asla!’’ deyip kadının elindeki merheme hızla vurup, saçından tutarak yatağa fırlattı.

 

Kadın o gece hiç uyumadı. Gözyaşları akmıyordu, tükendiğini zannedip korktu bir an. Pencere kenarındaydı yine, elinde sigara zifiri karanlığa bakıyordu. Dışarı değil, gökyüzüne karanlığa bakıyordu. Ay gökyüzünde yoktu bile. ‘’Ay bile terk etti gitti beni.’’ Diye düşündü içinden. Ağır ağır çekti içine dumanı kadın. Tuttu yine, dumanın bile ciğerlerine inmesini istemiyordu.

Ertesi sabah eşinin balkona çıkıp gülümseyerek konuştuğunu gördü. Onu fark etmemesi işine geldi. Dikkatle baktı eşine. Gülümsüyor hatta bir ara kahkaha sesini bile duymuştu. Ayağa kalktı ve balkon kapısına yaklaşıp eşini dinledi. Eşi gülümseyerek ‘’ben de seni özledim güzelim. Akşama doğru gelirim yanına çikolata da alırım tam istediğin gibi bitterli aşkım benim’’ diye konuşuyordu. Uzun zamandır ‘güzelim, aşkım’ gibi sevgi sözcüğünü geçti bir kere yüzüne gülümsemeyen adamın şu an başkasına böyle olması kadını tek bir yola sürüklüyordu. Eşinin eve gelmesine yakın halının üzerine evde ne kadar kumaş, minder varsa koydu ve tam ortasına oturdu. Sigarasını yaktı ve bitirene kadar başını sallayıp durdu. Sigarası bitince annesini arayıp onu çok sevdiğini söyledi. Çakmağıyla kumaşları ve minderleri tutuşturunca biraz bekledi ve yanan ateşe baktı. Gökte ay belirince biraz daha kumaş yaktı. Vücudu yanana kadar sigara içmeye devam etti. Önce bağdaş kurduğu bacaklarına değen ateşin acısıyla dişlerini sıktı. Telefonu eline alıp polisi aradı ihbarda bulundu. Ama yandığı için değil, şiddet gördüğü için. Tüm kanıtların evin kapısının girişine koyduğu flaşta olduğunu söyledi. Ellerini yanan ateşin içine daldırıp çığlığı bastı. Yavaş yavaş yanan vücudunun kokusunu çekti içine. Acıdan kıvranıp yere doğru düştüğünde, Ay’ın gökyüzünde parlak oluşuna baktı. Gülümsedi. Saçlarının yanışını hissettiğinde gözleri kararmıştı. Dışarıdan siren sesleri duyar gibi oldu. Gelmesinler diye dua ediyordu. Bilinci kapanmadan önce gökyüzündeki Ay’ın daha da parladığını gördü.

 

Bir zamanlar sevgisinden susan kadının, yanan vücudundan geriye kalan sadece kemikleri olmuştu. Eşi ses kayıtlarının delil olmadığı ve özel hayatın gizliliği ilkesine uymadığı doğrultusunda sadece 3 ay tutuklu kaldı.

 

Hilal DUMAN