Türki̇ye’ni̇n Mülteci̇ Sorunu ve Suri̇ye Kri̇zi̇ni̇n Mülteci̇ Sorununa Etkileri

Dünyada çatışma ve şiddet olaylarının artmasına bağlı olarak göç eden ve sığınma arayan insan sayısında artış görülmektedir. Türkiye bu durumdan olumsuz olarak etkilenmekte ve Türkiye yönelen göçmen ve sığınmacı sayısı da artmaktadır.

580 Görüntülüme

Türkiye sınırlarına gelen göçmen ve sığınma arayan insanlara
uluslararası hukuk kurallarına uygun davranmaktadır. Bunun en güncel örneği
Suriye krizi ile birlikte yaşanan gelişmelerdir. Çalışmada, mülteci hukuku alanında birbirine çokça karıştırılan ve yanlış kullanılan kavramlar genel hatları
ile açıklanmıştır. Günümüzde mülteci sorunun ulaştığı boyut ortaya konulmuştur. Türkiye’nin mülteci sorunundan hangi boyutta etkilendiği, özellikle Suriye iç savaşının yarattığı sığınmacılığın boyutu ve etkileri resmi kuruluşlardan
elde edilen veriler çerçevesinde ortaya konulmuştur. 

GİRİŞ

İnanç farklılıkları, silahlı çatışmalar, doğal afetler, siyasal ve ekonomik sebepler nedeniyle kişilerin doğup büyüdüğü toprakları terk etmek zorunda kalması insanlık tarihi kadar eski bir olaydır. Geçtiğimiz son yüzyılda dünya genelinde artan çatışma ortamı, etnik ve inanç temelli şiddet olayları, insan hakları ihlalleri ve ekonomik krizler göç eden ve iltica arayan insan sayısının artmasına sebep olmuştur. Günümüzde ulaşım imkânlarında yaşanan kolaylıklar, iletişim teknolojilerindeki hızlı gelişmeler ve beraberinde yaşanan küreselleşme göç hareketin çok kısa zamanda kitlesel insan hareketi olarak gerçekleşmesine ve uluslararası bir boyut kazanmasına imkân vermektedir. Dünyada yaşanan gelişmeler sebebiyle uluslararası koruma arayan ve göç etmek zorunda kalan insan sayısının artması Türkiye’yi olumsuz olarak etkilemektedir. Türkiye, yeryüzünde çatışma ve siyasal istikrarsızlıkların yaşandığı bölgeler ile refah seviyesi ve insan hakları standartlarının yüksek olduğu batılı ülkeler arasında uluslararası göç hareketliliği açısından önemli bir geçiş güzergâhıdır. Coğrafi olarak uluslararası göç yolları üzerinde olması sebebiyle transit geçiş ülkesi, aynı zamanda ekonomik gücü nedeniyle de hedef ülke konumuna gelmiştir. Bunun en güncel örneği ülkelerinde yaşanan istikrarsızlık ve çatışma ortamı nedeniyle doğup büyüdüğü toprakları terk etmek zorunda kalarak Türkiye’ye sığınan iki milyondan fazla Suriye vatandaşının durumudur. Tarihsel bir sorumluluk anlayışı ile Suriyelilerin geri gönderilmemesini ve temel insan haklarına kavuşmalarını temin eden Türkiye için Suriyelilerin barınma, beslenme, sağlık ve eğitim ihtiyaçlarını karşılamanın ekonomik ağırlığı hergeçen gün artmaktadır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında artan mülteci sorunları nedeniyle Birleşmiş Milletler öncülüğünde, göç alan ülkelerin menfaatlerini korumak ve mültecilerin temel insan hakları ve ihtiyaçlarını garanti altına almak için çözüm yolları üretilmiştir. Türkiye de artan uluslararası göç hareketlerinin getirdiği olumsuzlukları en aza indirmek, mülteci, sığınmacı ve göçmenlerin temel hak ve özgürlüklerini uluslararası standartlarda garanti altına alabilmek için 1950’li yıllardan itibaren uluslararası hukuk kurallarına taraf olmuştur. Özellikle 2000’li yıllardan itibaren göç yönetimi ve uygulamalarında Avrupa Birliği Müktesebatına uyumlu düzenlemeler yapmıştır. Çalışmada öncelikle birbirine çok karıştırılan, birbirinin yerine kullanılan mülteci, sığınmacı ve göçmen tanımları yapılmıştır. Mülteci sorunun dünya genelinde ulaştığı boyut ve artan mülteci sayısının Türkiye’ye etkileri resmi kuruluşlardan alınan veriler ile ortaya konulmuş ve Türkiye’ de bulunan iki milyondan fazla Suriyelinin varlığından bahsedilmiştir. Sonuç bölümünde genel bir değerlendirme yapılmıştır.

MÜLTECİ, SIĞINMACI VE GÖÇMEN TANIMLARI

Mülteci tanımının özel bir anlamı ve buna bağlı olarak mülteci statüsünün kendine özgü sonuçları vardır. 1951 Cenevre Sözleşmenin 1. Maddesinde mülteci (refugee), 1 Ocak 1951’ den önce meydana gelen olaylar sonucunda ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden zulme uğrayacağından haklı sebeplerden dolayı korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışından bulunan ve bu ülkelerin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen, yahut tabiiyeti yoksa bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen şahıs olarak tanımlanmıştır (Cenevre Sözleşmesi, 1951). Basit bir ifade ile mülteci, yaşamlarına ve özgürlüklerine yönelik ciddi tehditlerden dolayı ülkelerinden ayrılmak ya da ülkeleri dışında kalmak zorunda olan kişidir (Peker ve Sancar, 1986:8).

Kişilerin uluslararası koruma kapsamına alınabilmesinin temel şartı ülke sınırlarının dışına çıkarak başka ülke sınırlarına girmeleridir. Ayrıca kişinin haklı nedenlere dayalı baskı ve zulüm korkusu içinde olması gerekir. Baskı ve zulüme temel teşkileden nedenler ırk, milliyet, din ve siyasi düşüncelerdir. Ülkesi içerisinde yer değiştirmiş kişiler mülteciler ile aynı sebepler ile yer değiştirmiş olsalar dahi ülkeleri sınırları dışına çıkmadıklarından kendi ülkelerinin iç hukukuna tabidirler.1951 Cenevre Sözleşmesi ve 1967 Protokolü kapsamında değildirler (Ergül, 2012:21). Savaş suçları işlemiş kişiler, işkence, soykırım vb. gibi insanlığa karşı suçlar işleyenlerve sivillere yönelik haksız şiddet eylemlerine katılmış olanlar, uluslararası insan hakları kurallarını ihlal eden kişiler, siyasi nitelikli olmayıp ağır ceza gerektiren suçları işleyenler, sadece ekonomik sebeplerden dolayı yaşadığı ülkeyi terk edenler, sel, kuraklık veya deprem vb. doğal afetlerden ötürü ülkesini terk edenler, adi bir suçtan dolayı suçlu bulunmuş ve bu nedenle yargıdan kaçmak amacıyla ülkesini terk edenler kişiler mültecive sığınmacı statüsüne girmemektedirler (Mülteci Hukuku İle İlgili Belgeler, 2002:9). Sığınmacı (asylum seeker) tabiri mülteci tanımından farklıdır. Şöyle ki mülteci olabilmek için gerekli ölçüleri taşıyan, ancak kendisine resmi otorite tarafından henüz mültecilik statüsü tanınmayan kişi sığınmacıdır (Göç Terimleri Sözlüğü, 2009:49). Mülteci olmak hukuki bir statünün kazanılmasını yani BMMYK korumasından yararlanmaya hak kazanmış kişiyi, sığınma hakkı ile sığınmacı olmak ise hukuki bir statünün kazanılmasından ziyade kısa süreli bir barınmayı ifade etmektedir. Mülteci, mültecilik statüsü hukuken kabul edilmiş yabancıyı ifade ederken; sığınmacı, mülteci statüsü incelenen ve bu sebeple kendisine geçici koruma sağlanan kişidir (Reçber, 2014:251). Göçmen kavramı mülteci ve sığınmacı tanımlarından farklıdır. Ekonomik sebeplerden ötürü daha iyi yaşam koşulları elde edebilmek için ülkesini kendi rızasıyla terk eden kişiye göçmen denilmektedir. Göçmenler kendi ülkelerinin korumasından yararlanabilir. Göçmenlerin ülkelerini terk etme sebepleri siyasal dinsel ya da çatışma ortamından kaynaklanmamaktadır. Göçmenler daha iyi şartlarda bir hayat kurabilmeyi hedeflemektedirler. Göçmen ve mülteci arasındaki temel ayrım şudur; mülteci ülkesini zorunlu sebeplerden ötürü güvenli bir yer bulmak amacıyla terk eder ve ülkesinin korumasından faydalanamaz iken, göçmen daha iyi bir gelecek kurabilmek için ülkesinden ayrılır (Başak, 2011:21). Mülteci ve göç konularında karşılaşılan önemli sorunlardan birisi de yasa dışı göç ve yasa dışı göçmenlerdir. Kişinin ülkesini terk ederek başka bir ülkeye yasadışı yollardan girmesi veya yasal yollardan girdiği ülkeyi yasal süresi dolduğu halde terk etmeyerek o ülkede kalmaya devam etmesine yasa dışı göç (illegal immigrantation), bu şahsa da yasa dışı göçmen (illegal immigrant) denilmektedir. Yasa dışı göçmen için mülteci ve sığınmacılara sağlanan koruma tedbirleri alınmaz. Mülteciler ve sığınmacılar için toplumsal uyumun sağlanması ya da üçüncü ülkeye yerleştirme gibi idari işlemlerden biri uygulanırken yasa dışı göçmen için sadece idari açıdan geri gönderilme işlemi yapılır (Deniz, 2014:251).